Fiziksel olarak uzaktaki bir sınır konumdan gönderilen dosyanın şirketin veri merkezine ulaşana kadar geçirdiği süre çok büyük önem taşıyor. Bu konuda devreye Edge Computing yani Sınır Bilişim giriyor.
“Veri çekimi” ve “gecikme süresi” gibi ifadeler, rekabet gücünü korumakta zorlanan ve en azından mevcut verimlilik düzeylerini korumak isteyen şirketler için giderek daha önemli hale geliyor. Bunlar önemli çünkü hedeflere ulaşmak için standart bilgisayar mimarilerinden birini tersine çevirmek şart hale geldi.
Bilgisayarların ilk icat edildiği günlerden bu yana standart yaklaşım veriyi her zaman işlemcinin olduğu yere taşımaktı. Ne de olsa işlemciler çok pahalı bileşenlerdi. Şimdi çok daha ucuzlar. Ağ bağlantılarının daha verimli olmasıyla da artık verinin üretildiği yerler genellikle binlerce kilometre uzakta oluyor. Bu da işlem gücünü verinin bulunduğu yere taşımanın hem ekonomik hem de operasyonel olarak daha mantıklı olmasına neden oluyor.
Bu yer ağın sınırında (Sınır Bilişim) ya da diğer bir deyişle verinin kaynağında. Ofis binası, petrol kuyusu, fabrika, hastane ve hatta günümüzde şehirler gibi iş yapılan her yer bu kapsama giriyor. Bu yerler yalnızca fiziksel olarak ciddi uzaklıklarda olmakla kalmıyor aynı zamanda veri üretimleri de sürekli artıyor. Veri artık çok büyük: Gigabyte’lar artık sıradan hale gelirken Terabyte’lar yeni normal olmaya başladı bile. Ancak bu verilerin hangi hacimde ne kadar hızla aktarılabileceğini fizik kuralları belirliyor. Elbette ışık hızı da bunun üst sınırını oluşturuyor.
Fiziksel olarak uzaktaki bir sınır konumdan gönderilen dosyanın şirketin veri merkezine ulaşana kadar geçirdiği süre çok büyük önem taşıyor. Bu gecikme süresi şirketleri yavaşlatıp süreçleri kesintiye uğratabiliyor. Veri çekiminin etkisi olan bu durumu aşmak için çok ciddi çaba sarf etmek gerekli. Bu da yalnızca aktarım için aynı derecede yüksek enerji harcanmasına neden oluyor. Belki tüm sektörler için en kötüsü, durumun daha da kötüye gidecek olması.
Edge Computing – Sınırda İşlem Gücü
Sınırda işlem gücü, herkesin tercih edebileceği bir alternatif haline geliyor. Bu da işlem gücünü veriye yakınlaştırma fikri üzerinde gelişiyor. Sonuçta kullanıcıların önüne sunulan şey tüm ortama dağıtılan sanal bir veri merkezi. Geleneksel veri merkezleri yerinde kalacak fakat aslen bir geri ofis şeklini alacak.
İş nerede yapılıyorsa gereken işlem kaynakları ve ilgili uygulamalar da el altında olacak. Bunun birçok avantajı var. Veri trafiğinin büyük bir bölümü; fabrika üretim hatları, akıllı bir şehirdeki toplu konutlar veya büyük bir şirketin bölge ofisi gibi konumlarda çalışan süreçlerin gerçek zamanlı yönetiminden etkileniyor. Bu da yalnızca bu görevlere uygun uygulamaların sunulması ve verinin büyük kısmının yerel olarak saklanması anlamına geliyor. Veri merkezine gidecek tek şey son veri seti oluyor.
Özellikle gerçek zamanlı sistemlerde oluşturulan verinin büyük bölümü çok kısa ömürlü oluyor. Örneğin bu veriler arasında yalnızca belirli bir üretim süreciyle ilişkili veriler yer alabiliyor. Süreç başarıyla tamamlandıktan sonra verinin çoğuna artık ihtiyaç kalmıyor ve bunlar saklanmıyor. Bu yüzden hem üretim süreci hem de bilgi işlem sistemleri için bunları yerelde saklamak, uzaktaki bir veri merkezine göndermekten çok daha mantıklı oluyor.
Böyle bir yaklaşım elbette yerel uygulamalara olabildiğince otomatik çalışmaları konusunda daha fazla sorumluluk yüklüyor. Bu durum, yapay zeka ve makine öğrenimi hizmetleriyle birlikte çalışan endüstriyel güç analitiği araçlarının kullanımı için yeni fırsatlar doğuracak. Bu araçlar temel iş yönetimi ve ERP hizmetlerinin yerel uygulamalarıyla birlikte çalışarak her bir sınır sistemi için belirlenen politikaları izleyecek. Bu nedenle, bu uygulamaların otomatik olarak birbirleriyle son derece uyumlu bir şekilde çalışması gerekecek.
Sınır Bilişim Kritik Öneme Sahip Olacak: Şirketlerin Gerekli Yatırımlar İçin Düşünme Zamanı
Sınır bilişim tüketicilerden ağır sanayiye kadar hemen her alanda kritik önem taşıyacak. Bazı pazarlar erkenden buna uyum sağlamaya başladı bile. Bunlar arasında enerji hizmetleri, petrol, gaz ve ham madde devleri, sağlık sektörü, otonom sistemler ve her yönüyle akıllı şehirler yer alıyor.
Bunlar arasındaki en büyük sektörlerden biri ise Nesnelerin İnterneti (IoT). Her tür işlemi takip ve kontrol eden inanılmaz sayıda farklı cihazın meydana getirdiği bu sektör, basit bir lambayı açıp kapamaktan enerji üretim tesislerine kadar her alana giriyor. Bu cihazların tümünün yönetilmesi, çıkan verilerin toplanması, düzenlenmesi, analiz edilmesi, işlenmesi ve sonuçların veri merkezine iletilmesi gerekiyor. Konuya ilişkin rakamlar daha şimdiden devasa boyutlarda. Tüm dünyada IoT harcamalarının bu yıl 745 milyar ABD dolarına ulaşması bekleniyor. Bağlantılı IoT cihazı sayısının ise toplam 30 milyar olacağı tahmin ediliyor.
Bu noktada, sınır bilişim ortamlarını kurmak için henüz hiçbir girişimde bulunmayan şirketlerin gerekli yatırımı düşünmeye başlaması gerekli. Sınır bilişimin dağınık yapısı nedeniyle en ekonomik ve esnek çözümün bulut olduğu görülüyor. Gerekli durumda ölçeği değiştirme esnekliği, sıkı operasyonel ve ekonomik kontrol imkanı gibi avantajlar, birçok hizmet ve kaynağın sunulmasının önünü açabilir.
Akıllı şirketler; çeşitli iş uygulamaları ve yönetim hizmetleriyle birlikte gelen platformlardan yararlanmanın yollarını aramalı. Şirketler her bir sınır uç noktasının ihtiyaç duyduğu dağıtık, sanal veri hizmetlerini kurmak için bu platformlardan gerekli araçları seçebilir. Bu derinlikte hizmet hazırlığı, birden fazla bulut kullanılan ortamlarda çalışma ve sistem kurma becerisiyle birlikte şirketlere ihtiyaç duydukları hassas dağıtık sanal veri hizmeti ortamını uygulama esnekliğini tanıyor.
Yazar: Tarık Ertuğrul, Nutanix Türkiye Ülke Müdürü
>> Nutanix Now yeni bir dijital deneyim sunuyor!
>> Nutanix FastTrack uzaktan çalışmaya büyük kolaylık sağlıyor!