Dijitalleşme, tüm dünyada artık bir realite. Bilişim teknolojileri sektörü aslında bu günleri öngörmüştü. Önceleri yalnızca teknik bir konu olarak algılanan dijital dönüşüm ilk olarak felsefi bir yaklaşıma daha sonra da elle tutulur ve gözle görülebilir seviyede, yaşamsal bir pratiğe dönüştü.
Dijitalleşme nin boyutlarını bazen kavrayamayabiliyoruz. Zira bu dönüşümün işte ve yaşamdaki yansımaları sayılamayacak kadar çok. Biz yine de kabaca üç alanda bu dönüşümü inceleyebiliriz.
Kurumlarda BT dönüşümü
İlk olarak dijitalleşme nin iş yapış şekillerini nasıl değiştirdiğine eğilirsek, dönüşümün boyutlarını daha somut bir şekilde kavrayabiliriz. dijitalleşme sayesinde genelde katı ve fiziksel yapılanmalara bağlı olan iş süreçleri dijitalleşme, mobil ve bulut tabanlı bir yapılanmaya kavuştu. Üretim ve geliştirme süreçleri tamamen bu yapılanmaya göre dizayn edilirken, kurumlarda merkez ve saha çalışanları arasındaki iletişim, etkileşim ve verimlilik artışı sağlandı. Bunun bir yansıması da iş dünyasının 7 gün 24 saat fonksiyonel hale gelmesi oldu.
Akıllı telefonlar ve tabletler sahada üretkenliği sağlarken, güçlü bilişim altyapıları da merkezden tüm iş süreçlerinin anlık olarak takip edilebilmesini sağladı. Fiziksel donanımlara olan yatırımlar azalırken, yazılım tabanlı çözümlere yönelik ilgi ve yatırımlar arttı. Enerji harcayan, yer kaplayan donanımların yerini bu iki boyutta da daha avantajlı yazılım tabanlı çözümlerin almasıyla birlikte kurumsal BT anlayışı da etraflıca “planlanması” ve “yönetilmesi” gereken bir politika halini aldı. 2016, bu alandaki trendlere ışık tutan bir yıl oldu.
VMware olarak yaptırdığımız kapsamlı bir araştırma da bunun sonuçlarını gösteriyor. Ortaya çıkan en önemli sonuç, BT’de yetki dağılımının merkezden yerele doğru kaydırılmasının somut iş faydaları yaratması ancak bununla birlikte başta güvenlik olmak üzere birçok kaygıyı da beraberinde getirmesi.
BT politikasında merkezden yerele dağılım artıyor
Sekiz ülkede BT alanında 1.200 karar alıcı ve iş kolu yöneticilerinin görüşlerine yer veren araştırmaya göre şirket liderlerinin neredeyse üçte ikisi (%61) teknoloji yönetiminin BT’den diğer departmanlara kaydırıldığına inanıyor. Araştırma, EMEA bölgesindeki kurumlarda iş kollarının teknoloji önderliğindeki inovasyonun kontrolünü aldığını ortaya koyuyor.
BT yetki dağılımında merkezden yerele doğru kayışın faydaları arasında yeni ürün ve hizmetlerin piyasaya daha hızlı sunulma becerisi (%59), kurumda inovasyon için daha fazla özgürlük sağlanması (%58) ve pazar koşullarına karşı daha hızlı çözüm üretebilme becerisi (%56) gibi unsurlar öne çıkıyor. Araştırmada dönüşümün beceri bakış açısıyla da olumlu yönlerine dikkat çekiliyor. Teknolojinin BT departmanlarından daha geniş kitlelerce sahiplenilmesinin, çalışan mutluluğunu artırdığı (%55) ve daha iyi yeteneklerin kuruma çekilmesine yardımcı olduğu (%54) göze çarpıyor.
Olumlu görüşlere rağmen bu dijitalleşme nin zorluklar getirdiği de görülüyor. Şirketteki liderler, teknoloji yönetimindeki yetki dağılımının BT hizmeti harcamalarında yinelemelere neden olduğuna inanırken (%55), BT konusunda sınırları net olarak çizilmiş bir sahiplenme ve sorumluluk eksikliği (%53) de bir endişe olarak görülüyor. Güvenli olmayan çözümlerin satın alınma ihtimali de (%49) bir diğer endişe kaynağı olarak öne çıkıyor. Merkezin teknoloji yönetim yetkilerini dağıtmaya odaklanan bu yaklaşımın BT ekiplerinin isteklerine aykırı olduğu da görülüyor. %59’luk çoğunluk, BT politikasının daha merkezi olmasını istiyor. BT liderleri, ağ güvenliği ve uyumluluk (%56), depolama (%34) ve özel bulut tabanlı servisler (%33) gibi kilit öneme sahip işlevlerin kendi kontrollerinde kalmasından yana.
Bu değişimi yönetmek, şirketlerin günümüzde karşılaştığı organizasyonel zorlukların başında geliyor. Bulutun yükselişi, BT’yi demokratikleştirdi. Erişim kolaylığı ve çekici maliyet modelleri ışığında Özetle, EMEA’daki kurumlar bu dijitalleşme nedeniyle maliyetlerini yükseltip güvenlikten feragat edebiliyor ve bir yandan büyümeye çalışırken diğer yandan hangi yetkinin kimde olduğu karmaşasını yaşayabiliyorlar. Yetkinin merkezden yerele dağıtılması hareketi halihazırda gerçekleşiyor ve günümüzün iş dünyasının hız ihtiyacından kaynaklanıyor. BT, bu değişimin yaşandığını kabul edip ona uyum sağlanması suretiyle bu değişimin yönetiminde yine de çok önemli bir paya sahip olabilir. En yeni teknolojiler ya da uygulamalar dijitalleşme gerçek anlamda ancak her türlü bulut ortamı arasında sunulmalarıyla, hız ve kolaylık sağlamalarıyla ve güvenli bir ortamda bulunmalarıyla sağlayabilirler.
Hizmet sunma şekli değişti
Dijitalleşme, kurumların iş yapış şekillerinin yanı sıra hizmet sunma yaklaşımlarını da kökten değiştirdi. Artık geleneksel alışveriş anlayışında olduğu gibi tüketicilerle kurumlar, “hizmeti al, parayı ver” ekseninde değil, çok daha karmaşık düzlemlerde bir araya geliyorlar.
Artık istediği an, istediği yerde iletişim kurma, hizmet ve ürün araştırma ve bu ürün ve hizmetleri satın alma kudretine sahip bir tüketici ile karşı karşıyayız. Artık, bir satın alma kararı, bir mağaza ya da ofise gelmeden çok daha önce veriliyor. Almayı düşündüğümüz ürün ya da hizmet hakkındaki tüm bilgilere, daha o ürüne doğrudan dokunmadan erişebiliyor, o ürünü kullanmış olan başka tüketicilerin yorumlarını görebiliyoruz.
Kurumlar da, tüketiciyi yüksek hız ve geniş seçeneklerle donatan bu dijitalleşme “çeviklikle” karşılık vererek rekabet güçlerini koruma yoluna gidiyorlar. Bunun için BT altyapılarını, ihtiyaçlarına en uygun şekilde dizayn etmeleri ve yönetmeleri gerekiyor. İçinde bulunduğumuz “Yazlım Tabanlı Gelecek” yaklaşımı içerisinde işletmeler, kendilerine sunulan yazılım odaklı teknolojilerle hitap ettikleri kitleleri etkileyip, onları satışa yönlendirebiliyor. İşletmeler, aynı konseptle müşterilerinin sorunlarını da kolayca çözebiliyor.
Gelecekte ağır işleyen ve değişime açık olmayan donanımlar yerine, iş süreçlerinin merkezine yerleşen yenilikçi sistemler hayatımızın ve iş dünyasının odağında olacak. Kurumsal mobilite ve bulut altyapılarından ayrı düşünülemeyen bu teknolojiler, donanımın tamamıyla metalaştığı, her şeyin yazılım üzerinden yürütüldüğü ve farklı ölçeklerdeki şirketlerin kolaylıkla uygulayabildiği bir sistem olarak iş yapma biçimlerimizi şekillendirmeye ve bizi değişime zorlamaya devam edecek.
Bir BT altyapısı ya da bir veri merkezi kurmak, şirketler için çok zahmetli ve maliyetli olabilir. Yazılım Tanımlı Gelecek Yaklaşımı ise bunu kolay ve uygun maliyetli hale getiriyor. Hiper bütünleşik altyapı larak tanımladığımız bu yaklaşımda sunucu, depolama, ağ yapısı, yönetim yazılımları, yedekleme ve uygulamalar tek ve merkezi bir noktadan kurulup yönetilebiliyor. VMware olarak sunduğumuz Cross-Cloud mimarisiyle bu yaklaşımın çıtasını bir hayli yükselttik. Yazılım tanımlı veri merkezinin temelinde yer alan hiper bütünleşik altyapıların, 2017’de daha da merkezi bir konumda yer alacağını düşünüyoruz.
Bu alanda önem verdiğimiz bir diğer alan da sanallaştırma ve “bulut yerlisi” uygulamalar. Bulut yerlisi uygulama teknolojilerimiz, geliştiricilere ve operasyon mühendislerine yeni nesil uygulamaları hızla inşa edip yönetme imkânı veriyor. VMware Photon Platformu, BT ekiplerinin modern uygulamalar çalıştırılırken veri merkezinin güvenlik, kontrol ve performansının hep üst seviyede tutulmasına yönelik araç ve servislerin sunulduğu bir platform. Sektörün lider arakatmanı, ağ sanallaştırması ve hiper bütünleşik çözümlerini temel alıyor ve müşterilerimize yazılım çözümlerini piyasaya daha hızlı sunmaya yönelik benzersiz bir kurumsal hız ve çeviklik kazandırıyor.
VMware Photon platformu, artık Kubernetes gibi modern uygulamaların oluşturulması ve kullanımına yönelik servislere erişimi müşterilerin veri merkezlerinde talep üzerine bir servis olarak sunacak. Photon platformu, BT altyapı konfigürasyonunu otomatikleştirerek kurumların özgün bir çözüm oluşturmaya yönelik tasarım, işletim. Ve destek süreçlerinin aksine geliştirme çabalarına odaklanmalarına da imkân tanıyacak.
Güvenlik
2016’da farklı sektörlerde çok büyük ölçekli siber saldırıların yaşandığına tanık oldu. Siber savaş artık sektörler ya da kurumlardan bağımsız olarak ülkeler arasında yürütülür hale geldi. Ülkemizde de bu saldırılar nedeniyle interneti uzun süre kullanamadığımız günler yaşadık. Güvenlik, gerek BT sektörü gerekse şirketimiz açısından her zaman için en önemli konuydu. Fakat 2016’da, diğer konularda olduğu gibi önceleri teknik olarak değerlendirilen güvenlik konusu da tüm dünyanın gündemine oturdu.
Önümüzdeki yıl bu alanda göreceğimiz beş trendi şöyle sıralayabilirim:
- Uygulamanın krallığı
- Bulutu güvence altına almaya karşı güvenlik için bulutu kullanmak
- Sadelik ve otomasyonun güvenlik inovasyonunun yeni boyutları haline gelmesi
- Basit saldırganlardan karmaşık saldırılar gelmeye başlaması
- Mobil güvenlik ve kimlik kontrolünün çakışması
Uygulamanın krallığı, hibrit bulut çağında uygulamaların ve verilerin en çok korunması gereken unsurlar olmasından yola çıkan bir kavram. Güvenlik ekipleri önceleri, veri merkezi altyapısını korumaya odaklanıyorlardı. 2017’de uygulamaların, güvenlik ekiplerinin odağındaki yeni birimler olacağını düşünüyoruz.
Bugüne kadar gerek genel gerekse özel bulut hakkındaki güvenlik tartışmaları, bulut ortamının nasıl güvence altına alınacağına ilişkindi. 2017 yılında, geleneksel veri merkezleri dünyasında mümkün olmayan bir yaklaşımın devreye alınabileceğini ve güvenlikte buluta başvurulabilineceğini düşünüyoruz.
Güvenlik ciddi oranda karmaşık hale gelirken, genelde bu alandaki nitelikli insan kaynağı eksikliğinin birçok kurum için zorluk oluşturduğunu görüyoruz. Bu alandaki nitelikli insan kaynağının bir gecede yetiştirilemeyeceği malum. Dolayısıyla kısa vadede kritik öneme sahip altyapı ve uygulamaların güvenliğini hem basitleştiren hem de otomatikleştiren güvenlik teknolojilerinin yükselişine tanık olabiliriz.
Bu basitlik ve otomasyonun bir de olumsuz tarafı var. Otomatikleştirmeyi kolaylaştıran araçlar, basit nitelikteki siber suçluların çok ciddi sonuçlara yol açacak saldırılar gerçekleştirmelerine aracılık edebilirler. Siyasi ya da farklı amaçlar için daha gelişmiş bir saldırı ve saldırgan topluluğuyla karşı karşıya kalabiliriz.
Mobil güvenlik ve kimlik yönetimi bugüne kadar birbirlerinden ayrı iki pazardı. Mobile yönelik eğilimdeki artışla birlikte kimlik de risk tabanlı bir davranış modeline geçmeye başladı. Bu iki bileşeni aynı çatı altında toplayacak birleşik güvenlik çözümlerinin örneklerini görmeye başladık. 2017’de de bunların sayısının artacağını düşünüyorum.
VMware nerede duruyor?
1998 yılında ABD’de kurulan VMware, Bulut Bilişim ve Sanallaştırma teknolojilerinde dünyanın lider şirketidir. VMware, bu doğrultuda, x86 mimarisini işletmelere fayda sağlayacak şekilde ilk defa sanallaştırmış yenilikçi bir teknoloji öncüsüdür. 2004 yılında EMC tarafından satın alınan VMware, geçtiğimiz yıl da EMC’nin. Dell tarafından satın alınmasının ardından alanında en güçlü teknoloji şirketi konumuna yükseldi. VMware, başta veri merkezi çözümleri olmak üzere alanında lider diğer şirketlerle gerçekleştirdiği işbirlikleriyle işletmelere katma değer sağlayacak teknolojiler üretmeyi sürdürüyor.
Bu çerçevede, değer yaratma biçimlerinde yaşanan değişimleri ve yeni gereklilikleri de göz önünde bulundurarak tasarımlarımızı buna göre kurguluyoruz. Artık yazılım ve veri konusunda değer yaratma şekli, gerçek varlıklardan daha likit varlıklara dönüşüyor. Yanı sıra, geçtiğimiz yıl NSX ağ sanallaştırma platformumuza duyurduğumuz ilave yetkinliklerle müşterilerimize kurum içi. Ve dışında genel bulutta yer alan verilere güvenli bir şekilde erişim, kullanım ve bunları paylaşma imkanlarını kazandırıyoruz. Bu, Hizmet Olarak Altyapı(Infrastructure as a Service – IaaS) bulut pazarında önemli bir adım anlamına geliyor. Böylelikle müşterilerimize buluttaki verilerine hem daha hızlı, hem de daha güvenli erişebilecekleri bir seçenek sunmuş oluyoruz. VMware tarafından geliştirilen “Yazılım Tanımlı Gelecek” yaklaşımı, bu doğrultuda dünya çapındaki işletme ve kurumları dönüştürmeye devam ediyorğş