Diablo IV, Blizzard’ın en iddialı yapımlarından bir tanesi. Uzun süredir geliştirilme süreci devam ediyor ve dünya çapında milyonlarca hayran da onu bekliyor. Blizzard, heyecan seviyesi yüksek oyuncu topluluğu için önce kapalı, sonrasında da açık beta süreçleri düzenleyerek adeta nabız yokladı. Görüldü ki tansiyon çok yüksek!
Son dönemde aldığım en güzel e-mail’lerden bir tanesinde Activision Blizzard imzası var. Zira kapalı beta süreci için gelen key, beni fazlasıyla memnun etti, ki önceki gecesinde de Diablo IV’ü düşünmüş biri olarak “Başka bir şey istesem olacakmış yahu!” dedim kendi kendime…
Şimdi isterseniz Diablo IV kapalı beta süreciyle ilgili deneyimlerimden kısaca bahsetmek istiyorum…
Farkındayım, pek çokları Diablo III’ten memnuniyet duymamıştı. Auction House sistemi ve keşif tarafında zayıf yanları olması benim de dikkatimi çekmişti. Yine de hem tek başıma hem de arkadaşlarımla co-op olarak onlarca saat harcadığım bir yapımdı. Dolayısıyla Diablo IV’ün kapalı beta sürecine dahil olduğumda, bu tecrübelerim de aklımın bir köşesinde sürekli kendilerini gösterdi…
Diablo IV, gerçekten mükemmel bir sinematik videoyla başlıyor!
Aslında yıllar önce yayınlanmış bir sinematikten söz ediyorum (Üstte), ama ben izlememiştim. Dolayısıyla, videoyu daha önce izlemeyip de bu beta itibarıyla ilk kez izleyenler bence çok şanslı (Hatta beta sürecinde de izlemeyen ve tam sürüm ile ilk kez görecek olanlar daha şanslı, tüh be!). Sizi tam anlamıyla oyuna çekmeye yetiyor, hatta bir süreliğine “Keşke daha uzun olsa, hatta film olsa izlenir” diye düşünebilirsiniz.
Tabii bu kaliteyi gördükten sonra, “Keşke tüm ara videolar da böyle olsa.” diyorsunuz, ama öyle olmuyor maalesef. Açılış sinematiğinin sonrasında oyun içi grafik motoruyla hazırlanmış ara videolar “kalite” tarafında sırıtıyor biraz. Bu durum, StarCraft II’de de dikkatimi çekmişti. Avatar 2 izliyorken sanki bir anda Kutsal Damacana 1 izliyormuşsunuz gibi… Her neyse…
Oyunun kasvetli havası bana direkt Diablo II’yi hatırlattı!
Sanki Diablo II’deki eski 2D görseller alınmış ve günümüz teknolojileriyle adeta ekranımızdan taşarcasına detaylarla süslenmiş. Görsel kalite, gameplay olarak çok başarılı.
Beta esnasında, gerek yeni bölgeleri ilk kez keşfettiğim esnalarda, gerekse de kalabalık düşman akınlarında ciddi performans kayıplarıyla karşılaştım. Aslında “karşılaştık” demeliyim, zira ciddi performans düşüşleri yönünde hemen herkesin şikayetleri oldu ve Blizzard da zaten bunun farkında.
– “Conan! What is best in life?”
– “To crush your enemies, see them driven before you, and to hear the lamentations of their women.”
Kapalı beta sürecinin büyük bir kısmını barbar karakterimle yol alarak tamamladım. Yakın dövüşü, aksiyon düzeyi yüksek mücadeleleri seven bir oyuncuyum. Bunda Barbar Conan ağabeyimizin de payı büyük. Bizi nasıl etkilediyse biz de onun yolundan gidiyoruz hâlâ. Bu sebeple diğer karakter sınıflarına pek göz atmadım, “Tam sürüm oyunda bakarım artık.” diyerek geçiştirdim.
Oyunda yeterli detaylara sahip bir karakter hazırlama ekranı var diyebiliriz. Yüz hatları, saçlar, giysiler ve hatta dövmelere kadar pek çok detay sunulmuş. Çok derin bir yelpazeden söz etmiyoruz, ama oyuncuların büyük kısmı için yeterli denebilir.
Diablo IV kapalı beta sürecinde, ana hikâye ile ilgili birkaç görev ve bunlara ek olarak bolca yan görev…
Görüyoruz ki lanetli bir dünyadan Lilith geliyor ve beraberinde getirdiği lanetini kullanarak tüm insanlığı etkisi altına almayı ve yeni bir saltanat kurmayı amaçlıyor. Beta itibarıyla kendisiyle kapışmıyoruz, ama gösterilen detaylar itibarıyla “Acaba sonrasında neler olacak?” diye merak etmiyor da değiliz.
Barbar karakterimle yol aldım demiştim (İsmi de Yedi Bela Hüsnü filminden Kız İsmet). Oynanış mekanikleri hoşuma gitti. Açıkçası Diablo III ile arasında çok da önemli farklar olduğunu düşünmüyorum. Tabii kapalı beta deneyimlerim itibarıyla bu düşüncelerimi taşıdığımı hatırlatmalıyım. Bazı oyuncular ise, bunca zaman sonucunda pek fark olmamasını önemli bir kayıp olarak görüyor
Karakterinizle zayıf düşmanları kolaylıkla sağa sola savurabiliyorsunuz. Zayıf düşmanlar, tek başlarına pek etkili olamayacakları için topluca saldırma eğiliminde, ki sayı avantajıyla size zarar vermeye çalışıyorlar. Bunlarla biraz vakit geçirdikten sonra, daha zorlu düşmanlar ve bazı bölgeleri ele geçirmiş boss’larla dövüşüyorsunuz. Güçlü yaratıklar ve özellikle de boss’lar, nadir item’ları düşürmek için önemli. Kimi zaman güçlü bir balta, kimi zaman çok dayanıklı bir zırha sahip olabilirsiniz. Item düşürme tarafında cimri davranılmamış.
Barbar karakter olarak iki ana silah düzeneğiyle hareket ediyorsunuz. Bir tanesi koca bir balta ya da kılıç olabilir. Alternatif saldırı silahınız ise bir mızrak ya da aynı anda kullanabileceğiniz iki bıçak olabilir. Tabii bunlara ek olarak özel saldırı slotlarımız var ve bunları tek tek açabiliyoruz. Yetenek ağacı tarafında Blizzard’ın biraz daha düzenlemeler yapması gerektiğini düşünüyorum.
Hem silahlarınızı hem de giysilerinizi geliştirebiliyorsunuz. Şehirlerdeki dükkanlarda hem zırhlarınız hem de silahlarınız için önemli geliştirmeler sunuluyor. Tabii parası karşılığında.
Onarım yapabilir, yeni bir seviyeye geçiş yapabilir ya da kullanmadığınız eşyaları satabilirsiniz. Eski ekipmanları hurdaya çıkararak farklı silahlarda kullanmak üzere malzemeler de elde edebiliyorsunuz. Kendinize bir oda tutabilir ve pek çok ekipmanınızı oradaki sandığınızda depolayabilirsiniz. Yıllar evvel, Skyrim oynarken bal kabaklarını bile biriktirdiğimi hatırlıyorum. Huylu huyundan vazgeçmez!
Bu arada, para tarafında sıkıntılı bir durum yok. Düşmanlarımız meğerse ne kadar da zenginmiş… Siz kestikçe onlar düşürüyor!
Şehirler demişken, bu merkezlerde diğer gerçek oyuncularla karşılaşmak da güzel oluyor. Onlarla ticaret yapabilir, hatta yeni bir görevde birlikte yol almak için ortaklık anlaşması imzalayabilirsiniz. Bu da oyunun yaşayan bir dünyaya sahip olduğunu gösteriyor. Ah bir at alıp sürebilseydim! Artık tam sürüme…
Diablo demek, pek çokları için etrafta keşfe çıkmak, yüzlerce irili ufaklı düşman öldürmek ve bolca işe yarar item bulabilmek için saatler harcamak demektir. Haritaların hemen her noktasını keşfetmek çok zevkli. Tabii bir de zindanlar var. Kimi zaman bir mağara, kimi zaman da döküntü bir evden giriş yaparak kocaman yer altı dünyasına adım atabiliyoruz. Keşfe çıkmak çok keyifli, ama açıkçası dungeon’ların daha farklı tasarımlarda ve her seferinde keşif arzusunu verebilecek nitelikte olmasını isterim. Benzer tasarımlar bir süre sonra can sıkacaktır. Umuyorum tam sürüm oyunda buna dikkat edilir.
Son sözlere gelirken…
“Deniz, neredesin Deniz? Co-op yapar mıyız yine? Ama düşürdüğüm rare item’ları çalmak yok!”
Sanıyorum yeterince konuştum. Diablo IV, görsel olarak şimdiye dek hazırlanmış en iyi Diablo oyunu. Bu zaten beklenen bir detaydı. Buna ek olarak, Diablo II’nin kasvetli yapısının yeni nesle aktarılması hoş olmuş. Oynanış tarafına bakıldığında, Diablo III ile arasında çok da önemli farklar olduğunu düşünmüyorum, ama çok keyif aldığımı da söylemek istiyorum.
Tam sürümden beklentilerim tarafında, detaylı ve karakterleri yansıtabilecek yetenek ağaçları, bolca aksiyon, bolca keşfe imkân sunan farklı tasarımlarda zindanlar ve tabii ki hem heyecan hem de merak uyandıran hikâye detayları var.
Bir de, sevgili arkadaşım Deniz ile Diablo III’te son co-op serüvenimizi yapalı herhalde 9-10 sene oldu… Diablo IV’te yeni bir serüvene çıkmak çok güzel olur. Tıpkı yıllardır gelmesini beklediğim bir devam filmi gibi. Aslında, co-op tarafını o kadar da heyecanla beklemediğimi fark ettim şimdi.
Diablo IV, PC ve konsollar için 6 Haziran itibarıyla raflarda yerini alacak!
İlgili Haberler