Trenler, uçaklar ve arabalar, sürekli bir hızlanma çağında yaşadığımızın en açık örnekleri: “sürekli daha da hızlanmak” artık zamanımızın sloganı haline geldi. Ancak 21. Yüzyılda hızlanmanın en etkili örneği Bilişim Teknolojileri alanında gerçekleşti.
İlk ana bilgisayarların (mainframe) hayatımıza girişinden beri hesaplamalar hep daha önce duyulmamış hızlarda yapıldı. Günümüzde ise Bilişim Teknolojileri; bir defa daha vites değiştiriyor. Moore Yasası’nın ardından bilgisayarlar, ana bilgisayarlardan kişisel bilgisayarlara, bulut hizmetlerinden mobil cihazlara kadar hızlanmaya devam etti. Fiber kablolama sayesinde verilerimiz; neredeyse ışık hızında dünyayı dolaşıyor ve böylece dünyanın her köşesindeki son kullanıcılar, işletmeler ve bulut veri merkezleri birbirlerine bağlanıyor. Farkında olsak da olmasak da bulut teknolojisiyle fazlasıyla iç içeyiz: günümüzde “arama” sözcüğü pek çoğumuz için “bir terimi Google’ın bulut tabanlı arama motoruna girmek” anlamına geliyor ve eski usul kağıt haritalar uzun zamandır yerlerini bulut tabanlı harita hizmetlerine bırakmış durumda.
Şimdi ise bulut inovasyonunun yeni dalgası olan sanal çalışma alanı hayatlarımıza dahil olmak üzere. Bu terim, profesyonellerin, çalışmak için ihtiyaç duydukları tüm uygulamaları; verileri ve hizmetleri tamamen bulut ortamında barındırılan, işletilen ve yönetilen bir şekilde kullanmalarını sağlayan bir dijital düzeneği tanımlıyor. Sanal çalışma alanına, kişisel bilgisayarlar, dizüstü bilgisayarlar, akıllı telefonlar; tabletler ve hatta Raspberry Pi mini-bilgisayarlar gibi her türlü modern son kullanıcı cihazından erişilebiliyor. Bu düzeneğin kalbi, kurumsal bir veri merkezinde, AWS veya Azure gibi genel erişime açık bir bulut hizmetinde; veya ikisinin karışımı olan bir sistemde çalışan özel bir bulut olabiliyor. Veriler, şirket politikasına ve yerel yasal düzenlemelere bağlı olarak şirketlere ait sunucularda veya genel erişime açık bulut tabanlı dosya paylaşımlarında depolanıyor.
Bu yaklaşım yaşama ve çalışma şekillerimizi kökünden değiştiriyor. Öncelikle dijital destekli tüm işleri çalışma konumlarından bağımsız hale getiriyor; bu da kullanıcıların, kendi bulut tabanlı ara yüzlerine ofisten, toplantı odasından, ev ofislerinden, bir otel lobisinden; bir havaalanı bekleme odasından veya çok uzun zamandır hayalini kurdukları filmlerdeki sevimli kahvecilerden erişebilmeleri anlamına geliyor.
Ayrıca, sanal çalışma alanları mevcut işleri ev ve ofis arasında paylaştırma,trafik saatleri ve köprü zaman dilimleri dışında yola çıkma konularında yeni imkanlar yaratacağından, işlerin zamandan bağımsız olmasını da sağlıyor: iş için sık sık seyahat edenler, sanal çalışma alanlarına evden, seyahat esnasında veya egzotik saat dilimlerine sahip egzotik destinasyonlarından rahatlıkla erişebiliyorlar.
Aynı zamanda sanal çalışma alanları, iş cihazlarını da bağımsız hale getiriyor: örneğin bir satış yöneticisi, bir sunumu oluşturmaya kendi kişisel bilgisayarından başlayıp, tablet bilgisayarı üzerinden bunu uçuş esnasında revize edebiliyor, dizüstü bilgisayarından müşterinin kendi iş yerinde sunum yapabiliyor, arşivlemeden önce akıllı telefonundan son birkaç not ekleyebiliyor ve bunların hepsini, şirketinin kurumsal bulutunda güvenli bir şekilde depolanıp yedeklenen aynı dosya üzerinde yapmış oluyor.
En önemlisi ise sanal çalışma alanının, kişinin kendine has “çalışma tarzının” esnekliğini inanılmaz derecede artıracak olması. Bir anne, çocuk bakarken zaman bulduğu aralara biraz online iş sıkıştırabilirken hastanede hasta kontrollerine çıkan bir doktor gizli hasta bilgilerine tabletinden ulaşabiliyor veya bir trenin kondüktörü bağlantılar ve rötarlar hakkında tüm güncel bilgileri görüntüleyebileceği bir el cihazından bilet kesebiliyor. Bu liste böylece uzayıp gidiyor.
Bulut inovasyonunun hızlanma oranını göz önünde bulundurduğumuzda sanal çalışma alanlarının birkaç sene içinde günümüzdeki fiziksel ofisler kadar popüler hale geleceğini söylemek mümkündür. Günümüzde kullanılan fiziksel ofislerin çoğu, yerlerini paylaşımlı masalara; esnek kişisel çalışma alanlarına ve iki veya daha fazla iş arkadaşının şahsen buluşmak istemesi halinde rezerve edilebilecek toplantı alanlarına bırakacak. Bulut tabanlı ofis IoT (Nesnelerin İnterneti) uygulamaları işletme tesisindeki konumunuzu görebilecek ve sizi gerçek zamanlı olarak en yakın toplantı odasında yönlendirecek.
Bütün bunlar, sanal çalışma alanının sadece bir araç olmadığını kanıtlıyor. Sanal çalışma alanı, bulut hızında çalışabilmeniz için sizin kokpitiniz olacak.