Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Bilgi ve teknoloji alanında öncülük yapma şansının tekrar tarihi fırsat olarak önümüze geldiği süreçten geçiyoruz” dedi.
Davutoğlu, Gölbaşı’ndaki Vilayetler Evi’nde düzenlenen Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısının açılışında konuştu.
Başbakan Davutoğlu, geçmiş medeniyetlerin kurulması, gelişmesi süreçlerinde insanoğlunun bilgi sahibi olabilme, muhakeme geliştirebilme, bilgiden bilim ve teknoloji üretme kapasitesinin, medeniyetleri oluşturan ana faktörlerden biri olduğuna vurgu yaptı.
Medeniyet kavramının kendisinin dahi varlık, bilgi ve değer paradigması etrafında şekillendiğine işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Her bir değişim, yeni varlık felsefesi, yeni bir bilgi felsefesi, yeni değerler sistemiyle insanlık tarihinde yeni bir aşamaya geçişi temsil eder. Bu açıdan baktığımızda, bugün karşı karşıya olduğumuz temel meselelerden birisi, var olan bilgi anlayışını bilime dönüştürebilme kabiliyeti ile ülkemizin diğer ülkelerle olan rekabet gücünü artırabilmesidir.”
Devletlerin yükselişinde bilginin kullanımı
İnsanoğlunun, geçmişte üç önemli paradigmatik değişimden geçtiğini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Bu süreçlerde, bilgi üretim kapasitesine sahip ve öncülük yapan topluluklar, halklar, milletler, ülkeler bir sonraki dönemde yönlendirici öncü nitelik kazandılar. Bu gelişmeleri takip edemeyenler ise çağın gerisinde kaldılar. Diğerlerinin ürettiği bilgiye, diğerlerinin ürettiği teknolojiye ram olmak, onun mahkûmu olmak, onun aktarıcısı olmak realitesiyle karşı karşıya kaldılar. Bizim tarihimizde, devletlerin yükselişine baktığınızda ve aslında Osmanlı Devleti’nin, son kadim örnek olarak değişimine baktığımızda bir obadan bir devlete, oradan da bir dünya düzenini temsil edecek yeni siyasal zemine yönelişte İstanbul’un fethiyle birlikte yaşanan sürece çok dikkatli bir şekilde eğilmek gerekir.
O fetihle sadece yeni bir şehir, askeri bir zaferle bir ülkenin baş şehri haline dönüşmedi; aynı zamanda fetihten hemen sonra kadim bütün bilgi birikimi İstanbul’a doğru aktı. İstanbul sadece siyasi bir merkez olmadı, kadim bilgi birikiminin aktığı bir büyük bilim merkezi haline dönüştü. Top teknolojisinin, fetih esnasında kullanımından, Ali Kuşcu’nun Semerkand’dan İstanbul’a getirilmesine ve daha sonraki dönemlerde o günkü bilimin günlük hayatta teknolojik anlamda kullanılmasına kadar yapılan öncülüklere baktığınızda aslında devletlerin yükselişinde bilginin kullanımın nasıl etkin rol oynadığını görüyoruz.”
Teknoloji uyarlamaya, takip etmeye ayarlı bir tecrübe yaşadık
“Bizim tarihimizde, devletlerimizin yükselişi o bilgi paradigmasını ahlak ile bütünleştiği yerlerde siyasal bir düzen kurabilmesiyle söz konusu oldu” diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“O anlamda kadimin son merkeziyiz. Anadolu toprakları da Harran Üniversitesi’nden, Harran’ın geçmiş o bilgi merkezi olma niteliğinden bugüne kadar bu kadim kültürünün harmanlandığı, geliştiği bir merkez niteliğini hep korudu. Daha sonraki dönemde ikinci önemli aşamada kadim bilim anlayışından, sanayi devrimi ile gelişen bilgi paradigmasına geçişte, maalesef aynı süratle o teknolojik gelişmeleri takip etme imkânı bulamadığımız için ve sanayi devriminin sonuçlarını sebeplerinden daha doğrudan alma yönünde bir tecrübe kazandığımız için önce sonuçları ve tüketim sonuçlarını sanayii devrimini ülkemize aldık, daha sonra teknolojisini ülkemize almaya gayret sarf ettik. Aramızdaki fark, sanayi devriminin öngördüğü teknolojik dönüşümü yaşayan ülkelere göre gücümüz de göreceli olarak azaldı ve uluslararası rekabette bu anlamda son 200 yıl öncülük yapmaktan daha çok teknoloji uyarlamaya, takip etmeye ayarlı bir tecrübe yaşadık.”
“Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun asli görevi, ülkemizde yeni bir bilimsel zihniyetin gelişmesiyle teknoloji üretimini sağlayabilecek bir alt yapıyı hazırlamasıdır”
Başbakan Davutoğlu, 1990’lı yıllardan sonra, iletişim teknolojinin devreye girmesiyle bu sefer yine bilgi ve bilgiye dayalı teknolojinin uyarlanması anlamında daha çabuk intibak eden bir süreç yaşandığını ifade ederek, şöyle konuştu:
“Ancak hala iletişim teknolojisi bağlamında da teknoloji üretmekten daha çok teknolojiyi çabuk kullanan, çabuk intibak eden ama nihayetinde kullanan ve tüketen bir toplum niteliğini tümüyle dönüştüremedik. Şimdi yeni teknolojilerin önümüzü açtığı dönemde, aslında bilgi ve teknoloji alanında öncülük yapma şansının tekrar tarihi fırsat olarak önümüze geldiği süreçten geçiyoruz. Yeni teknolojileri sanayi devriminden ya da iletişim devriminden daha süratle intibak ettirmek, bu teknolojik değişimleri bizzat gözlemlemek, yeni nesilleri bu teknolojik değişimin sonuçlarıyla değil sebepleriyle ilişkilendirerek yeni teknolojileri üretebilecek kapasiteye yöneltmemiz lazım. Bu anlamda Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun asli görevi, sadece üretilen bir teknolojiyi ülkemize nasıl taşıyacağı sorusu değil, ülkemizde yeni bir bilimsel zihniyetin gelişmesiyle teknoloji üretimini sağlayabilecek bir alt yapıyı nasıl geliştirileceği sorusuyla ilgilidir.”
“Yeni bir hamle dönemini başlatmak durumundayız”
Son 12 yılda gerçekleştirdikleri ekonomik hamlelerin son derecede bir başarı hikâyesi itibarıyla gıpta ile takip edildiğini vurgulayan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Şimdi insan kaynağımızın, bilim ve teknolojiyle buluştuğu ve bir anlamda hem niceliksel hem de niteliksel bir dönüşümü beraberinde getiren yeni bir hamle dönemini başlatmak durumundayız. Bu da tek tek insan kaynağımızın eğitim düzeyini yükseltmek, yeni ve ufuk açıcı bir zihniyet inşa etmek, öğrencilerimizi geleceğe hazırlarken sadece meslek sahibi olmak değil aynı zamanda bilgi paradigmasının bütününü dönüştürebilecek şekilde güçlü alt yapıya sahip olmak idealiyle yetiştirmek durumundayız. Nihai ölçüde ülkelerin, devletlerin en büyük kaynağı, insan kaynağıdır. Bütün diğer kaynaklar tüketilebilir. Bugün doğalgaz ve diğer yeraltı kaynaklarının her birinin rezerv ömrü var. Takriben şu kadar yılda bitebileceği varsayılıyor. Tarihte hiç tüketilmeyen, bazen israf edilen, bazen maalesef savaşlarda büyük kayıplar yaşanan ama hiç tüketilmeyen tek kaynak insan kaynağıdır. Bizim gerek coğrafyamızı etkin kullanarak ama en önemlisi de bu coğrafyada kendi bilimsel birikimiyle bağımsız ve onurlu gelecek inşa edebilecek insan unsuru yetiştirme sorumluluğumuz var.”
Yeni akademik anlayışının da yeşermesi lazım
Toplantının en önemli gündem maddelerinden birisinin, doktora derecesine sahip insan kaynağının nicelik ve niteliğinin artırılması olduğuna işaret eden Davutoğlu, şöyle dedi:
“Çünkü hala genel ortalama itibarıyla nüfusumuz, orta iki ya da orta üçten, liseden terk bir ortalamaya sahip. Süratle bunu, ortalama üniversite düzeyine çıkarmak durumundayız. Bundan sonra akademik hayata verdiğimiz desteği sürdürmeye kararlıyız. Ancak akademia, eğitim faaliyetleri bir boşlukta cereyan etmiyor. Bir ekosistem içinde şekilleniyor. Kamu sektörü, özel sektör, üniversiteler, sanayi hep beraber aslında bir çevre oluşturuyor ve bilim ve teknoloji bu çevrede üretiliyor ve tüketiliyor.”