Ghostwire: Tokyo, E3 2019’da, Bethesda’nın resmi E3 sunumunda ilk kez tanıtıldığında, yeni bir hayatta kalma – korku oyunuyla karşılaşacağımızı düşünüyordum, hatta çoğumuz öyle düşünüyorduk. Çünkü geliştirici Tango Gameworks, Resident Evil serisinin yaratıcısı Shinji Mikami önderliğinde kurulan bir stüdyoydu ve The Evil Within serisini de hazırlamıştı…
Ghostwire: Tokyo, yapılan duyuruda, içinde korku elementleri barındıran bir aksiyon macera oyunu olarak tanıtılmıştı. Geliştirme sürecinin devamında da “aksiyon” elementlerinin biraz daha öne çıkarılması kararlaştırıldı ve böylece The Evil Within serisine kıyasla daha farklı bir oyunla karşılaştık. Aslında Ghostwire: Tokyo, pek çok yönüyle farklılıklar sunabilen bir oyun.
“Peki neden korku elementleri ön plana alınmadı?” derseniz, görünüşe göre stüdyonun “korku oyunu yapan stüdyo” kalıbından çıkma isteği var. Zira kısa süre önce bilgiler veren Shinji Mikami, korku odağı olmayan oyunlar yapmak istediklerini belirtti. Eh, Tokyo’yu da bu kapsamda değerlendirebiliriz.
Çünkü diyor ki: “Bazı oyuncular, Ghostwire oynarken biraz korku hissedebilir, ama hataya düşmeyin. Bu bir korku oyunu değil. Bu, arcade tipte bir aksiyon macera oyunu. Böyle açıklasam bile belki de The Evil Within serisinin ardından yine aynı düşünebilirsiniz. Ama yine de bu, Tokyo’yu keşfedip düşmanları öldürdüğünüz saf bir aksiyon oyunu.”
Ghostwire: Tokyo, ilgi çekici bir açılışa sahip
Yakın zamanda Netflix’te izlediğim bir dizi vardı; Alice in Borderland. Başlangıçta, Tokyo’daki hemen herkes bir anda ortadan kayboluyor ve sonrasında heyecanlı bir hayatta kalma mücadelesi başlıyordu. Hayır, Ghostwire: Tokyo’da böyle bir işleyiş yok aslında, ama insanların birden bire ortadan kaybolmaya başladığı, bazı ruhların sıkıştığı ve kötü niyetli güçlerin çok daha fazlası için harekete geçtiği bir ortamda buluyoruz kendimizi.
Hiç beklemediğiniz anda ölüme teslim olmak üzereyken farklı bir güç tarafından hayata döndürüldüğünüzü düşünün… Fakat bu yeni şans, hem içinizde farklı bir varlığın olmasını hem de doğa üstü güçlere sahip olmanızı sağlayacak…
Oyunda, Akito adında bir karakteri kontrol ediyoruz ve Akito’yu da KK adında özel bir karakter kontol ediyor. Akito, KK sayesinde hem nasıl yol alabileceğini hem de kötü güçlere karşı nasıl savaşabileceğini öğreniyor. Bir nevi Akito’nun ister istemez akıl danıştığı varlık.
Bu kadar insan bir anda nasıl kayboldu, farklı bir dünyadan gelen güçler neler istiyor ve Akito için en önemli soru, “Hasta kız kardeşi nerede”?
Ghostwire: Tokyo, aksiyon macera türünde bir yapım
Oyunun yalnızca senaryo modu barındırdığını, çoklu oyuncu modlarının olmadığını belirtelim.
Bir diğer önemli detay ise, eğer Uzak Doğu kültürüne ilginiz varsa, bu oyun fazlasıyla ilginizi çekecektir. Şehir tasarımından tutun da etrafta bulabileceğiniz mini notlara kadar çok fazla detay mevcut.
Oyunda, bir yandan terk edilmiş şehri keşfe çıkarken bir yandan da düşmanları ortadan kaldırıyoruz. “Hemen her oyunda düşmanları ortadan kaldırırız zaten,” diyebilirsiniz. İşte oyunun farkını ortaya koyan noktalardan bir tanesi bu. Zira yapım, dövüş sanatlarından esinlenilmiş bir mücadele sistemine sahip. Ateşli silahlar değil de, doğa üstü güçlerle bezeli el hareketleriyle kötü güçleri ortadan kaldırıyoruz. Bu sistemin hazırlanmasında, daha evvel Doom 2016’nın aksiyon sisteminde de çalışan Shinichirō Hara’nın katkıları büyük. Tabii karakterimizi geliştirebiliyor, daha güçlü ve daha iyi saldırılar yapabilen biri haline getirebiliyoruz.
Ghostwire: Tokyo, ilk etapta size kısıtlı bir alan sunuyor ve çizgisel ilerleyiş sağlıyor. Bu alanda bir nevi eğitimler gerçekleştiriyor ve ısınma sürecinizi tamamlıyorsunuz. Sonrasında, yeni bölgeleri bir bir açıyor, daha zorlu düşmanlarla karşılaşıyor ve yeni detaylar öğrendikçe, “Acaba şimdi ne olacak?” düşüncesiyle hareket ediyorsunuz. Zaten bu düşünce, bir oyun ya da filme devam etmeniz için genelde yeterli oluyor. Yine de, daha fazla merak uyandıran bir yapıda olmasını isterdim.
Düşmanlarımız (Ya da Ziyaretçiler) demişken… Takım elbiseli ve şemsiyeli adamlar (Yüzleri nerede be?), okul üniformalı ve kafasız (Gerçekten de kafaları yok, yanlış anlamayın) genç kızlar, Halka filmini hatırlatan uzun siyah saçlı kadınlar ve dahası sizi bekliyor. Hepsi de Uzak Doğu korku kültürünü yansıtabiliyor, ama tekrarlayalım, bu bir korku oyunu değil.
Evde tek başına değil, şehirde tek başına
Oyunun dikkat çekici bir diğer detayı ise, sunduğu şehir. Hikâyede ilerledikçe daha fazla noktayı keşfedebildiğiniz ve hızlı seyahat özelliğini kullanabildiğiniz bir şehir. Etrafta kimse olmasa bile, fazlasıyla renkli, fazlasıyla “dijital” bir şehir. Sanki birazdan insanlar gelecek ve normal hayat kaldığı yerden devam edecekmiş gibi hissedebilirsiniz. Yine de, “iyi niyetli” olarak karşılaşabileceğiniz varlıklar, sevimli hayvanlar oluyor. Evet, kedi ve köpeklerle iletişim kurabiliyor, onları sevebiliyor ve onlardan yardım alabiliyorsunuz. Hatta sevimli hayvanların işlettiği marketler var. Bu marketlere giderek ücreti karşılığında yiyecek ve ekipman temin edebiliyorsunuz.
Öte yandan, zaman zaman bölüm tasarımlarında dahiyane detaylarla karşılaşabiliyorsunuz. Bu, hem görselliği hem de hikâye akışını daha zengin hale getirebiliyor.
Tango Gameworks, bu oyunda Unreal 4 oyun motorunu tercih etmiş
The Evil Within serisinde id Software’ın hazırladığı oyun motorundan yola çıkarak hareket edilmişti. Bence Unreal 4, “gelişmiş görsellik” faktörü için artık çok da iddialı değil.
Yine de, rengarenk şehir tasarımı göze hoş geliyor. Binalar, sokaklar, ufak objeler dahi genellikle güzel tasarlanmış. Eğer ışın izleme teknolojisine sahip bir ekran kartınız varsa, görsel anlamda çok daha iyi bir sunumla karşılaşabilirsiniz.
Bir de dikkatimi çeken detay olarak, karakterlerin konuşma animasyonları Japonca üzerine hazırlanmış. Bu da oyunun pek de Amerika ve Avrupa odaklı bir oyun olmadığını gösteriyor olabilir aslında, ne dersiniz?
İşitsel detaylara bakıldığında ise, diyaloglar güzel, çevre sesleri yeterli, ama özellikle müzikler tarafında akılda kalıcı örnekler yok maalesef.
Toparlamak gerekirse…
Tango Gameworks, Japon menşeli bir oyun geliştiricisi. Eh, Ghostwire: Tokyo da Uzak Doğu temasına sahip bir oyun. Haliyle yapım, özellikle Japon kültürüyle ilgili oyun severlere hitap ediyor. Shinji Mikami’nin varlığı ve The Evil Within serisi zihninizde “Yahu bu kesin bir korku oyunudur,” fikrini oluşturmasın, çünkü değil. Piyasadaki oyunlara kıyasla daha farklı bir hayatta kalma macera oyunu arıyorsanız, Ghostwire: Tokyo’ya şans verebilirsiniz.
İlgili Haberler:
>> Apple iPhone SE 3 Üretiminde Yeni Karar Alındı: Üretimi Durabilir