Uzmanlara göre 2020 yılında 20 milyarı aşkın IoT cihazı internete bağlı olacak; 2016 itibarıyla bu rakam sadece 6,4 milyar. Akıllı evler, akıllı fabrikalar ve nihayet gerçek zamanlı trafik yönetimi ve IoT destekli elektrik ağının yönetildiği sensörler ve her türlü entegre chipset ile donatılmış nesne internete bağlı olacak.
Uçlardaki Hesaplar
Verilerin önemli bir kısmı yerinde yani global ağın köşelerinde işlenecek. “Edge computing’ olarak tanımlanan bu sistem iki durumda devreye giriyor: birinci senaryoda ekonomik veya teknik açıdan yüksek miktarda veriyi işlemek için bulut üzerine aktarmak mantıklı olamayabiliyor. İkinci senaryoda ise, ağın köşeleri ile bulut veri merkezi arasındaki mesafe gecikmelere yol açtığı için verileri yerinde işlemek daha mantıklı hale geliyor.
Örneğin IoT dünyasında akıllı makineler bu misyonla donatılmış köşe veri merkezleri (specialized edge datacenters) tarafından sürekli olarak takip ediliyor. Köşelere doğru gelişen bu yayılmanın temelinde veri işleme gücünün verinin çekildiği lokasyona mümkün olduğu kadar yakın olması gerekliliği yatıyor. Söz gelimi ekipman arıza vermek üzereyse, ekipman ve hatta çalışanlara gelecek zararı önlemek için reaksiyonun mümkün olduğunca hızlı gerçekleşmesi gerekiyor. Neredeyse anında müdahale gerektiren acil durumlarda, verinin önce buluta sonra buluttan tekrar gerekli lokasyona aktarılması için gereken birkaç yüz milisaniye bile kabul edilemez bir risk oluşturabiliyor.
IoT dünyasında akıllı makineler köşe veri merkezleri tarafından takip ediliyor
Ancak, bütün bunlarla beraber bulut işlemlerinin önemi de artacak, çünkü köşelerin ötesindeki veri havuzlarına veri aktarımı devam edecek. Site genelindeki koordinasyon veya çoklu cihazlardan gelen veriler, büyük veri analizleri, yedekleme ve arşivleme işlemleri buluta gereksinim duyacak fonksiyonlara örnek olarak gösterilebilir. Bu tip veriler neredeyse gerçek zamanlı ve köşelerde işlenen cihaz verileri kadar, hatta bazen onlardan da daha kritik olabilir.
Yani IoT’nin geleceğinde sayıları dramatik şekilde artmış veri kaynakları, geleneksel verimerkezi veya bulut tabanlı IT düzenlerine kıyasla, çok daha geniş alanlara yayılmış olacak; ancak en azından bir kısım kritik veri işleme fonksiyonu off-site, bir başka deyişle kurumsal ağ operatörü tarafında veya bulutta gerçekleşecek.
Network Hatası Kabul Edilemez
Bunlar göz önüne alınınca, nesnelerin internetinin güvenilir ve yüksek performanslı ağ bağlantısına muhtaç olduğu ortaya çıkıyor. Bu da, kablosuz ağların, hatta sabit hatların bile, geleneksel olarak sağlam olmadığı gerçeği nedeniyle, biraz düşündürücü. Örneğin inşaat esnasında broadband internet kablolarının zarar görmesi mümkün; ya da fırtına, sel, deprem, yıldırım düşmesi ve daha pek çok öngörülemez sebeple bağlantının kesilme riski her zaman mevcut.
Bu tip acil durumlarda, kurumlar, devlet teşkilatları ve ağ operatörleri uzun süredir kullandıkları ve hata durumunda devreye giren yedek sistemlere başvuruyor. Ana internet bağlantısı veya kurumsal ağ bağlantısı kesilirse, ağın uçlarında yer alan cihazlar veya müşterinin ekipmanı (customer premises equipment -CPE) -örneğin şubelerden birinde bulunan broadband router- otomatik olarak yedek hat üzerine geçebilmekte veya kablosuz iletişime kayabilmekte.
Ancak, IoT ve IIoT üzerinde hem sayısı hem de çeşidi ciddi ölçüde artmış bulunan köşe-bulut bağlantılarını yönetmek için, alışılagelmiş donanım tabanlı yedek bağlantı mekanizmasından daha akıllı bir trafik yönetim sistemine ihtiyaç bulunuyor. Küçük çaplı ağ gecikmeleri gibi ufak sorunlar için bile, CPE veri trafiğinde öncelikleri yeniden belirlemeli ve spesifik segmentleri yeniden yönlendirebilmeli.
Çözüm: SD-WAN
Bu tip kararlar daha önce WAN optimizasyon kontrol cihazları gibi özel amaçlı donanım ekipmanları tarafından alınırdı. Günümüzde ise, gerekli hesaplar yazılım içerisinde yapılıyor. Son birkaç yıl içerisinde, yazılım-tanımlı ağ yani trafik yönlendirme kararlarının dedike ağ ekipmanından bağımsız şekilde gerçekleşmesi, veri merkezlerini fethetmiş bulunuyor. Artık wide area network (WAN) ekipmanları ya yerlerini akıllı, yazılım tanımlı WAN teknolojilerine bırakıyor, ya da bu teknolojilerle destekleniyor.
SD-WAN sadece bağlantı sorunları sırasında hızlı ve otomatik yönlendirme gerçekleştirmiyor; aynı zamanda mevcut tüm bağlantıları kullanarak, ağ trafiğindeki yükü dinamik, kıvrak ve kural bazlı şekilde yönetiyor. SD-WAN’ın fonksiyonu kritik veri trafiğini otomatik şekilde öncelendirmekten, ağdaki servis kalitesi kritik eşiklerin altına düşerse dinamik olarak veri trafiği kurallarını devreye almaya varan bir skalayı kapsıyor. Bu tip durumlarda SD-WAN, örneğin kritik fabrika ekipmanı sensörlerinden gelen veriyi LTE bağlantısına yönlendirirken, daha az kritik olarak sınıflandırılan uygulamaları geciktirerek değerli bant genişliğini daha önemli ve gecikmeye duyarlı veri trafiğine saklayabilir. Ağ normale döner dönmez, SD-WAN otomatik olarak varsayılan yük dengeleme yapısına geri dönüyor.
Bütün bu işlemler yazılımla gerçekleştirilmekte; bu da SD-WAN’ın kolaylıkla pek çok lokasyonda, mesela şube ofislerinde, devreye alınabilmesi ve rahatça mevcut altyapıya entegre edilebilmesi anlamına geliyor. Sonuçta uzak lokasyonlarda cihaz konsolidasyonu ve maliyet tasarrufu mümkün oluyor. Merkezi SD-WAN yönetimi bulut üzerinden gerçekleştirilebildiği için, giriş maliyeti ve yönetimsel iş yükü de en aza indirgeniyor.