EY’nin Bankacılık Sektörü Risk Yönetimi 2016 Araştırması’na göre; bankalar özsermaye karlılık oranının artırılması, maliyetlerin düşürülmesi ve iş modellerinin değiştirilmesi gibi konularda yatırımcılardan baskı görüyor.
Bankacılık sektörü yöneticilerinin gündemindeki en önemli üç risk alanını yeni düzenleme kurallarının uygulanması, siber güvenlik ve risk iştahı oluştururken, bankalar risklerin yönetimi konusunda sorumluluk paylaşımına etkin çözümler bulmaya çalışıyor.
Uluslararası danışmanlık ve denetim şirketi EY, Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) ile birlikte gerçekleştirdiği Küresel Bankacılıkta Risk Yönetimi 2016 Araştırması’nın sonuçlarını açıkladı. Bankacılık sektörü nde risk yönetiminde kaydedilen ilerlemeyi mercek altına alan araştırmanın sonuçları; bankaların küresel finansal krizden bu yana 7 yıl geçmiş olmasına rağmen hala risk yönetiminde hesap verebilirlik, finans dışı risklerin yönetilmesi ve sürdürülebilir iş modelleri konusunda etkili ve uygulanabilir plan arayışında olduklarını ortaya koyuyor.
Dünya genelinde 29 ülkeden 67 bankanın dâhil olduğu araştırmaya göre; bankalar küresel finansal krizin ardından üst yönetimden risk, uyumluluk ve kontrol seviyelerine kadar risk yönetimi yaklaşımlarını gözle görülür şekilde güçlendirdi. Ancak bankacılık sektörü halen finansal ve finans dışı risk yönetiminde sorumluluğun paylaşılmasını sağlayacak etkin çözümler bulmaya çalışıyor. Araştırmaya katılan bankalardan 23’ü küresel olarak sistemik öneme sahip 30 banka arasında yer alıyor.
Risk kavramı tüm iş süreçlerine dâhil edilmeli
Araştırma sonuçları ile ilgili değerlendirmede bulunan EY Türkiye Finansal Hizmetler Sektör Lideri Selim Elhadef şunları söyledi:
“Bankalar risk yönetiminin iyileştirilmesi konusunda krizden bu yana ilerleme kaydetti. Ancak düzenlemeler hala değişiyor ve bankacılık sektörü finans-dışı riskler ve artan IT güvenlik tehditleri gibi sürekli gelişen alanlardaki yaklaşımları henüz olgunluğa ulaşmış değil. Sürdürülebilir ve mevcut piyasa koşullarına göre esneklik gösterecek bir risk yönetim modeli bulmak bankaların başarıyı yakalamasına temel oluşturacak. Bankalar farklı cephelerden büyük baskı altında ve risk yönetiminin işlevi, ekonomik ortam ve yeni düzenlemelere uyum sağlanması adına hızlı bir şekilde değişiyor. Araştırmamızın sonuçları; bankaların risk kavramını tüm iş süreçlerine dâhil etmesi gerektiğine ve bunun için de düzenlemeler konusunda istikrara ihtiyaç duyulduğuna işaret ediyor.”
Finans dışı riskler bankaların gündeminde üst sıralarda yer alıyor
Özellikle sistemik öneme sahip bankaların finans dışı risklerle mücadele ettiğinin vurgulandığı raporda; geçtiğimiz 5 yıllık dönemde ceza, uzlaşma ve iyileştirme maliyetleri dolayısıyla %51’inin en az 1 milyar dolarlık zarar ettiği kaydediliyor. %6’sının ise en az 20 milyar dolarlık kayıp verdiği belirtiliyor. Finansal olmayan risklerin bu yıl banka yöneticilerinin gündeminde üst sıralara yükseldiğinin belirtildiği raporda; özellikle kara para aklama ve yaptırımlar gibi konuların öne çıktığı görülüyor. 2015’te bankaların %52’si para aklamayı en büyük risklerinden biri olarak görürken, bu oran 2016’da %72’ye yükseldi. Yaptırımlar ile ilgili risk algısının ise 2015’teki %30 seviyesinden 2016’da %52’ye çıktığı gözleniyor. Öte yandan katılımcıların yaklaşık yarısı (%48) siber güvenliğin banka yönetimi için en önemli üç tehdit arasında yer aldığını dile getirirken, %77’si operasyonel risklere geçtiğimiz seneye göre daha fazla zaman ayrıldığını ifade ediyor.
Bankalar son dönemde finans dışı risklerin yönetimini iyileştirmek adına önemli adımlar attı. Araştırma sonuçlarına göre; bankaların %57’si ürün karmaşıklığını azaltmaya çalışırken, %67’si çalışan eğitimlerini geliştiriyor. %90’ı ise risk kültürünü ve çalışan tutumunu güçlendirmeye yönelik çalışmalar gerçekleştiriyor.
Bankalar risk yönetiminde yolun yarısında
Araştırmada; bankalar tarafından risk yönetiminde küresel finansal krizden bu yana kaydedilen ilerlemenin 15 yıllık bir sürecin yarısı olabileceğine dikkat çekiliyor. Bununla birlikte gelirlerin artırılmasına yönelik artan yatırımcı baskısı, sistemik öneme sahip olmayan bankalar da dâhil olmak üzere bankacılık sektörü nü önümüzdeki 3 yıl için %10 ila %15 arasında değişen bir özsermaye karlılık oranı hedeflemeye yöneltiyor. Bankaların mevcut özsermaye karlılık hedefleri kriz öncesi seviyelere göre oldukça düşük olsa da, bu seviyeleri yakalamak bile kolay olmayacak. Pek çok bankanın sermaye maliyeti özsermaye karlılığının hemen altında veya hemen üzerinde seyrediyor. Bu da beklentileri karşılamaya çalışan bankaları, işletme modellerini bu sürece adapte etmeye zorluyor.
Bankaların %82’si yatırımcı baskısı görüyor
Ekonomik koşullar, faiz oranlarının küresel olarak düşük seyretmesi ve zorunlu sermaye oranının yükselmesi özsermaye karlılık oranı üzerinde olumsuz etki yaratıyor. Katılımcıların %82’si özsermaye karlılık oranlarının artırılması için yatırımcıdan baskı geldiğini belirtiyor; %79’u ise maliyetlerin düşürülmesi için baskı görüldüğünü ifade ediyor. Bankalar ayrıca düzenleyici kurumlardan sermayenin daha fazla artırılması ve risk duyarlılığının düşürülmesine yönelik gelen öneriler konusunda endişe duyuyor. Söz konusu önerilerin gerçekleştirilmesi kredilendirme faaliyetlerinde karlılığı daha da olumsuz etkileyebilir. Basel III kapsamında sermaye, likidite ve kaldıraç oranlarında yapılan değişiklikler bankaları iş modellerini yeniden gözden geçirmeye teşvik etti. Sistemik öneme sahip bankaların %83’ü ve sistemik öneme sahip olmayan bankaları %67’si varlık portföylerini değerlendirmeye aldıklarını belirtiyor. Katılımcıların %48’inden fazlası bazı iş kollarından çıkış yaparken, %27’si bazı ülkelerden çekiliyor.