Piyasaya ilk çıkan olmak bugüne dek uzun süre boyunca başarıyla özdeş tutuldu ve bu düşünce hiç de yersiz değildi. Ford’dan Nintendo’ya dek şirketler hep yeni ve heyecan verici ürünleri piyasaya ilk sunan olmanın avantajını yaşadı. Ama bu durum hala geçerli mi? “İlk gelen kazanır” mantığı gerçekten kendisine atfedilen önemi hak ediyor mu?
LinkedIn’in kurucu ortağı Reid Hoffman’ı dinlerseniz bu soruların cevabı kocaman bir ‘hayır’, en azından konu Silikon Vadisi’ndeki işletmeler olduğunda. Hoffman’a göre bir dijital ürünü veya hizmeti, bir müşteri tabanına sahip olmasının ardından hızla ölçeklendirebilmek, piyasaya ilk çıkan olmaktan çok daha önemli. Bunun kanıtı olarak da sadece altı yılda işlerini nefesleri kesen bir hızda ve başarıyla büyüten Facebook’u gösteriyor.
Dijital inovasyon
Hoffman’ın görüşü tamamen doğru ancak daha da geliştirilebilir. Öyle ya da böyle günümüzdeki tüm işletmeler, yaptıkları işin tam merkezinde teknoloji yattığından bir tür ‘Silikon Vadisi’ işletmesi. Dijital ve mobil uygulamalar, LinkedIn gibi dijital hizmet sağlayıcıları kadar bir butik ya da restoran için de oldukça önemli.
Örneğin, moda sektöründe bu tür uygulamalar lojistik ve tedarik zinciri yönetiminden müşteri hizmetlerinin geliştirilmesine dek hemen herşeyi iyileştirmek için kullanılabiliyorken birçok restoran da dijital uygulamalarla müşterilerinin sipariş verme yöntemlerini ve mutfaklarının bu siparişleri yerine getirme şekillerini dönüştürüyor. Kısacası, sektör ne olursa olsun müşteri deneyiminin, web ve mobil uygulamalar ile nasıl geliştirilebileceğini hayal etmek hiç de zor değil.
Kesintisiz inovasyon
İşletmeler ve hatta kamu sektörü kuruluşları, bu nedenle yaptıkları her işin merkezine dijital inovasyonu, yeniliklerini daha da büyütmelerine ve geliştirmelerine imkan tanıyacak şekilde yerleştirmeli. Hatta rekabet ve pazar payı kazanma konusunda ciddi olan işletmeler, kesintisiz invasyon felsefesini benimsemeli. Sadece geçmişte yaptıklarıyla yetinmemelidirler. Diğer bir deyişle, var olan ürün serilerini ve iş modellerini nasıl geliştirebileceklerinin, yepyeni ürün ve iş modellerini nasıl kullanıma sunabileceklerinin yollarını proaktif bir şekilde aramalı ve her ikisini de kolayca yapabilecek bir kapasiteye sahip olduklarından emin olmalıdırlar.
Tüm bunlar işletme açısından oldukça mantıklı olsa da şu kilit soruları da sormak gerekiyor: işletmeler, yüksek maliyetlerle karşılaşmadan kuruluşları bünyesinde kesintisiz inovasyonu nasıl sağlayabilirler? Ve yeni uygulamaları ve özellikleri, günümüzün modern iş dünyasının talep ettiği hızda fiziksel olarak nasıl geliştirebilir, test edebilir ve piyasaya sürebilirler? Yani, işletmeler işe yarayıp yaramayacağı meçhul inovasyonlar için herşeyi riske etmeye nasıl katlanabilirler?
İşletmelerin, uygulama geliştirmenin klasik özellikleri olan süre, maliyet ve karmaşıklık olgularını azaltacak bir yola ihtiyaçları vardır. İşletmeler, uygulamaların başarısızlık riskini bu risk çok pahalı olmayacak şekilde göz önüne alabilmelidirler. Yani, uygulama geliştirme çalışmaları izole konumlarından çıkartılmalı ve günlük bir görev gibi işletmelerin tüm noktalarıyla entegre edilmelidir ve bu sayede de iş birimleri, eskiden BT ekiplerine bırakılan geliştirme fonksiyonlarının bazılarını üstlenebilmelidir.
Kesintisiz inovasyonu gerçekleştirme
Kısa süre öncesine kadar bu tür bir ortam sadece hayalleri süslüyordu ancak bulut bilişimin hızlı gelişimi sayesinde artık bu hayaller gerçeğe dönüştürülebiliyor. Kesintisiz inovasyon ideali günümüzde tüm işletmelerin ulaşabileceği bir noktada.
Bu noktada ise tek bir bulut platformu, Hizmet olarak Platform (PaaS) özellikle önem kazanıyor. PaaS, bulut bilişimi iş uygulamalarını geliştirmek konusunu cazip kılan kullanım kolaylığı, fiyat esnekliği ve ölçeklenebilirlik gibi özellikleri uygulama geliştirme dünyasına sokuyor.
Kullanım kolaylığı önemli, çünkü uygulamaların geliştirilmesi için gereken süreyi azaltıyor. Bir geliştirme ortamının ihtiyaç duyduğu tüm kaynaklar ve araçlar birer hizmet olarak kullanılabiliyor ve böylece işletmeye bulut üzerinden neredeyse anında sunulabiliyor. Geçmişte bu gibi kaynaklar ve araçların BT departmanlarınca tedarik edilmeleri, kurulmaları ve proje yönetimlerinin yapılmaları gerekiyordu ve bu süreç de BT departmanının elindeki ‘Yapılacak İşler’ listesinin uzunluğuna bağlı olarak aylar sürebiliyordu.
Maliyet de kullanım kolaylığı kadar önemlidir. Tesislerde eskiden uygulanan kurulum yöntemleri gibi her bir uygulama için özel olarak ısmarlanmış geliştirme ortamları sunulması maliyetleri de kolayca arttırabiliyordu. Bu nedenle de, gerçekleştirilmesi gereken iş olmazsa olmaz olmadığı müddetçe uygulama geliştirme için gereken depolama, altyapı ve veritabanı kaynaklarına sadece birkaç işletme yatırım yapmaya istekli oluyordu. Bu da inovasyonu engellemekle kalmıyor, ölçeklenebilirliğin de önüne taş koyuyordu.
Daha hızlı inovasyon
PaaS ile işletmeler geliştirmenin herhangi bir aşamasında ihtiyaç duydukları her tür kaynağa ulaşabilir. Örneğin, bir işletme bir uygulamayı hızlıca değerlendirmek istiyorsa bunu, uygulamayı geliştirmek için kullanılan, var olan araç setlerini kullanarak bulutta yapabilir ve sanallaştırılmış bulut kaynaklarını kullanarak da test edebilir. Testin başarılı olması halinde de ya bulut sağlayıcılarından daha fazla kapasite satın alarak ya da uygulamayı, tercihine göre, kendi tesislerine veya özel bulut kaynaklarına taşıyarak kolayca ölçeklendirebilir.
Genele açık ve özel bulutlar ile tesis bünyesindeki sistemler arasında bir köprü vazifesi görmek PaaS çözümlerinin muhtemelen en önemli özelliğidir. Buluttaki ve tesis bünyesindeki bilişim kaynaklarının ortaklaşa var olacakları bir döneme giriyoruz. Bu nedenle doğru PaaS çözümleri, her iki ortamla da uyumlu olan ve bu sayede hem tesis bünyesindeki hem de buluttaki çözümleri tek bir yekpare görünümle hibrit bulut altyapıları bünyesinde tıpkı bir yapıştırıcı gibi birleştiren çözümlerdir.
PaaS sadece işletmelerin yenilikler geliştirmelerine imkan tanımaz, aynı zamanda fikirlerini sürekli geliştirerek ve bu süreçte de yeni müşteriler kazanarak amaçlarına uygun bir şekilde varlıklarını sürdürmelerini de sağlar. Yani işletmeler başarılı bir web veya mobil uygulama geliştirdiklerinde bunu hızlıca ölçeklendirerek yarattığı iş fırsatından her yönüyle faydalanabilirler. Bu sayede de pazara ister ilk isterse de son giren olsunlar, müşterilerinin kullanmak istedikleri bir hizmete sahip olmaları halinde bu hizmeti hızlıca daha da geliştirip işletmeleri için gereken büyümeyi elde edebilirler.
PaaS’in ölçeklenebilir inovasyonu nasıl etkinleştirebileceği hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için lütfen konuyla ilgili raporumuzu indirin: Oracle Bulut Çevikliği Çalışması.
Shawn Price, Oracle Bulut ve Ürün İş Gruplarından Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı